
1.Bölüm
Yüzüme vuran güneş ışığı ile uyanmak günün en sevdiğim saatleriydi. Yine aynı rüyalarla uyanmıştım. Küçüklüğümden beri aynı rüyalar ile uyanır ertesi gün yine aynı rüyalar ile uyanacağımı bilerek geri uyurdum. Sürekli Erealth denilen bir diyarda dolanır, sisler içinde bana fısıldayan varlıklarla asılı duran tepelere bakardım. İlk zamanlar çok dikkatimi çekmeyen bu rüyalar son zamanlarda sıklaşmasıyla beni iyice düşündürmeye başlamıştı. “Nazira uyandın mı kızım?’’ içeriden teyzemin tatlı sesi ile gülümsedim. Ailem daha çok küçükken hayatlarını kaybettikleri için teyzem ve eniştem büyütmek zorunda kalmıştı beni ama bir an bile ailesiz oluşumu eşi ile hissettirmemek için ellerinden geleni yapmışlardı. Onların da bir çocuğu olmadığı için ben onlara, onlar da bana çok bağlanmışlardı. ‘’Uyandım teyzeciğim geliyorum hemen’’ diyerek yatağımdan hopladım bir anda kendimi mutfakta teyzemin yanında buldum. “Günaydın teyzelerin en güzeli” diyerek yanağına kocaman bir öpücük bıraktım. Gülümseyerek arkasına döndü. “Günaydın bal kızım otur bakalım kahvaltıya okula geç kalacaksın”. Teyzemin en sevdiğim özelliklerinden biri istisnasız çok güzel kahvaltılar hazırlamasıydı asla o kahvaltı masasından kalkmak istemezdim. “Eniştem nerede erken mi gitti bugün emniyete”. “ Evet sorgular çokmuş bugün erken gitmesi gerekiyormuş.” Eniştem işini çok seven bir polisti bazı sabahlar bu yüzden görüşemeden işe gitmesi gerekiyordu. Kafamı sallayarak kahvaltımı yapıp hızlıca odama hazırlanmaya gittim. Turuncu saçlarımı güzelce taradım. Önüme düşen turuncu kahküllerimi düzelttim. Hazırlandıktan kitaplarımı da alıp evden çıktım.
Hukuk 3. sınıf öğrencisi olduğum için derslerim bu sene çok yoğundu vakit kaybetmeden kitaplarımı alıp teyzemi öpüp evden çıktım. Koşarak sınıfıma girip yerime oturdum. Çok fazla arkadaşım yoktu sınıfta zaten herkes dersleri ve kendileri ile o kadar meşgul durumlarda oldukları için kimse kimseyi görmezdi. Ders sırasında bir anda nereden geldiğini anlamadığım bir ses kulaklarımda çınlamaya başladı. “ Yol kalpten geçer, yol kalpten geçer, yol kalpten geçer...” Ne oluyordu etrafıma baktıkça kimsede tuhaf bir hareket yoktu. İzin isteyerek dersten dışarıya çıktım. Bahçede oturdum ve derin nefesler almaya başladım sesler kulaklarımda ara ara çınlamaya devam ediyordu. Kitaplarım elimden bir anda düştü toplarken içinden nereden geldiğini anlayamadığım bir eski harita çıktı. Nereden gelmişti bu harita kim koymuştu bunu buraya? Yavaşça zarar vermeden incelemeye başladım. “Nasıl olabilir bu ya? Biri benimle dalga mı geçiyor şaka ise hiç komik değil bu” diyerek kendi kendime konuşmaya başladım. Sürekli rüyalarımda dolanan varlığını bile bilmediğim diyarın Erealth’ın haritası olarak görünüyordu. “Ya ben delirdim ya da ciddi ciddi biri benimle dalga geçiyor. Gerçek bile olmayan sadece rüyalarımda olan bir yerin haritası mı?” diyerek kendi kendime gülmeye başladım. Kimin bunu buraya bıraktığını çok da umursamadan kitabımın arasına koyup eve doğru yürümeye başladım. Eve gelir gelmez yatağıma uzandım. Daha önce hiç duymadığım ama bugün zihnimde yankılanan cümleler bir titreme getirmişti vücuduma. Gözlerimi yavaşça kapatıp dinlenmeye karar verdim. Uzun süre öylece uzandım geri gözlerimi açtığımda odamda bir şeylerin değiştiğini hissettim. Sanki tuhaf bir şeyler vardı anlayamıyordum. Yavaşça yatağımdan kalkıp pencereye doğru yürüdüm dışarıyı izlemeye başladım. O an masamda bir şey duruyordu. Bembeyaz şeffaf bir zarfa sarılı bir mektuptu. Üzerinde ayın ortasında bir yıldız vardı ve altında tek bir satır yazıyordu.
“ Zemhara başlıyor. Gölgeler seni çağırıyor. Kalp anahtarını unutma!”
Mektubu okuduktan sonra elim bir anda kalbimin üzerine gitti. O an derinlerde bir şey hafifçe titredi. O an göğsümün ortasında bir yerde sanki görünmeyen bir anahtar döndü yavaşça. Sıcacık bir dalga yayıldığını hissettim bir anda vücudumda. Bu sıcaklık sanki sabah huzurla uyandığım güneşin sıcaklığı gibi bir uyanıştı. Ellerimi yüzümü yıkamak için odadan çıkarken bir ayrıntıyı fark ettim duvarda gölgem hareket etmeye başlamıştı. Zihnimde yine o tanıdık ses seslenmeye başlamıştı “Hatırla... unuttukların seni bekliyor” ürpererek kendimi odadan dışarıya attım soğuk su ile yüzümü yıkayınca biraz rahatladım. Odama geri gelerek mektubu elime geri aldım daha sonra da çantamdan kitaplarımın arasında duran haritayı elime aldım. Bir elimde nereden geldiği belli olmayan bir mektup diğer elimde nereden geldiği belli olmayan bir harita ile öylece bakışıyordum. “Ciddi ciddi deliriyorum herhalde saçmalama Nazira birinin şakası işte çok düşünme” diyerek mektubu ve haritayı masanın üzerine geri koydum. Ama yüreğimdeki bu sıcaklık ruhuma dokundu yabancı değildi bu sıcaklık bilakis çok tanıdıktı. Sanki yıllardır unuttuğum bir histi. Tam o sırada odamın köşesindeki karanlık kıpırdanmaya başladı. Sanki gölge yerinden kıpırdamış nefes alıyordu. Çığlık atacağım sırada bir anda bir fısıltı duymaya başladım. “ Korkma bizden Nazira biz seninle beraber büyüdük karanlıkla savaşan değilsin, sen karanlıkta yol bulansın.” Duyduklarımı anlayamıyorken bir anda gölgeler etrafımda dönmeye başladı. İçlerinden biri yavaşça şekil almaya başladı. Yarı saydam yarı karanlık. Usulca bana yaklaşmaya başladı ayaklarım geri geriye gittiyse bile duvar daha fazla gitmeme engel oluyordu. “ Korkma benden Nazira, Siya ben senin koruyucu gölgenim zamanı gelene kadar anahtar ışığını saklayan kişiyim” diyerek avucunu yavaşça bana uzattı. Avucunda bir ışık vardı. “Bu senin Kalp anahtarın Nazira artık bu anahtarın sahibine kavuşmasının zamanı geldi. Kalbinin mührü kırıldı artık gerçekleri öğrenme zamanın da geldi” dedi ve ışık bir anda vücudumu sarmaya başladı. Gölgeler ve ışık birbirine karışmaya başladı. Kulaklarımda aynı ses yankılanmaya başladı “Zemhara başlıyor. Kalp anahtarını kullan. Şimdi.” Ve birden odamın ortasında bir şey parladı. Tavanla yer arasında dönen bir daire... Sonsuz bir karanlık gibi kalbimde tanıdık his çekiyordu beni her şey birbirine karışmaya başlamıştı Siya denilen çocuğun sesi bir kere daha kulaklarıma gelmeye başladı.” Nazira sen bu dünyanın kızı değilsin, Gerçek evin Erelath seni çağırıyor. Cesaretini al ve geç çünkü orada herkes seni bekliyor.” içimdeki o tanıdık hisse bir an bile tereddüt etmedim avucumda parlayan kalp anahtarı denilen ışıkla aklımda kimim ben sorusu ile kapıdan geçtim. Rüzgar gibi savrulduğumu hissettim. Dünya altımdan çekiliyordu hiçbir şey bilmiyordum. Nereye gidiyordum, ne yapıyordum tek bildiğim şey kalbimin ışığı ile yolumu aydınlattığımdı. Gözlerimi açtığım anda kendimi kalabalığın ortasında buldum. Çevremde uçan siyah şekiller bir kuşun kanadı gibi etrafımda dönüyordu. Herkesin ağzında tek bir cümle “ Hoş Geldin, Kalp Anahtarı” Gözlerimi bir ışık patlaması ile kapattım. Tekrar gözlerimi açınca karşımda gördüğüm tek şey çok uzun bir kalabalıktı. Gölge şeklindeki silüetler birer birer bedene bürünmeye başladı. Kalabalığın arasında yürüdükçe sanki ayaklarımın altındaki toprak tıpkı bir kalp gibi atmaya başlamıştı. Kendi aralarında “Anahtar geldi.” “Gölgeleri hatırlıyor mu?” gibi fısıltılar kulaklarıma geliyordu. Kalabalığa karıştıkça herkes bir anda sustu. Etrafıma göz attığımda her yer o kadar ihtişamlıydı ki nerede olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu. Gökyüzü bir anda aydınlanmıştı. Yollar yıldız tozundan yapılmış gibi parlıyordu. Ve şehrin merkezinde dev bir ağaç vardı. Sanki kökleri toprağın en derinine inerken dalları göğe dokunuyordu. Kendini bana tanıtan benimle gelen Siya yanıma gelerek yanağıma bir dokunuş bıraktı. “Gözleri yeryüzünün göğsünde açılmış ama kalbi bu topraklarda atan kız gölgelerin doğduğu şehre hoş geldin Nazira. Bu gördüğün kalabalık uzun zamandır senin gelmeni bekliyordu. Seni burada tanımayan yok çünkü senin kalbin bu toprağın ritmi ile aynı atıyor. Sen bu toprağın kurtuluşusun, umudusun. Şimdi ilk adımını attın, burada geçmişin yankılanacak geleceğin ise gölgelerden şekillenecek. Korkma sen sadece ışığın değil karanlığın da kızısın ve ancak ikisini birden taşıyanlar dünyayı değiştirebilir.” Duyduklarım zihnimde dans ediyordu sanki, neler duyuyor neler yaşıyordum ben. Bu kadar büyük kalabalık beklemiyordum. Ama içimden gelen o sıcaklık bana evimdeymiş hissi veriyordu. Ve bir anda dev ağaç hafifçe titredi ve avucumdaki ışık yeniden parlamaya başladı. Ağaçtan bir ışık inmeye başladı. “ Ağaç sana ilk hediyesini veriyor “Siya ne diyordu neden hiçbir şey anlamıyordum. "Sadece bizi duymayacaksın artık bizimle de konuşabileceksin bu sadece gölgelerin kadim soyundan gelenlere verilen kutsal bir lütuftur. Sen sadece bir kurtarıcı değilisin sen Erelath’ın varisisin gölgeler seninle yeniden doğacak” diyerek diz çöktü ve onun arkasında diğer herkes bir bir diz çöktü...
ns160.79.109.199da2